Şehzade Eğitimi (TR)

Osmanlılar 400 çadırlık bir aşiret olarak Söğüt ve Domaniçe yerleşmiş hızla genişleyerek Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle imparatorluğa dönüşmüştü. 16. yy. sonlarından itibaren zirvede duraklayan Osmanlı İmparatorluğu bu döneme kadar büyük bir istikrar sergilemiş, kendi içindeki tutarlılığını kaybetmemiştir. 1451 ile 1595 yılları arasında 6 padişah görüyoruz. Bu kadar uzun sürede 6 padişahın egemen olması İmparatorluğun güçlü konumunu, istikrarını ve padişahların devlet idaresindeki maharetlerini gösterir. Yani bu büyük başarılar ve ardından gelen cihan devleti hiçbir şekilde tesadüfi veya şans eseri olarak ortaya çıkmış değildir. Osmanlının cihan devleti olmasının arkasındaki  temel unutulmamalıdır.

Osmanlı devleti merkezi sistemle yönetilmekteydi. Padişah en yetkili kişi konumundaydı ve devletin gidişatını belirlerlerdi. Osmanlı İmparatorluğunun başarılarında padişahların çok büyük rolleri vardır. Osmanlı İmparatorluğunun başarılarını anlamak için padişahları anlamak gerektiği gibi padişahları anlamak için de şehzadelik dönemlerinde aldıkları eğitimin incelenmesi gerekmektedir. Osmanlı devletinde şehzadelerin eğitimine büyük önem verilir, küçük yaşlardan itibaren eğitimleri başlatılırdı. Çünkü her şehzade padişah olma hakkına sahipti.

Klasik dönem şehzade eğitimi diğer dönemlerden belli alanlarda farklılık gösterir. Buradaki asıl problem başlangıç tarihidir. İnceleyeceğimiz kısım II. Mehmet’in şehzadelik dönemi ile III. Mehmet’in şehzadelik dönemi arasıdır. Fakat başlangıç hakkında net bir tarih veremeyiz. Çünkü II. Mehmet sonrası eğitimle öncesindeki eğitim arasında net  bir farklılık yoktur.  Oysa III. Mehmet ile sonrası dönem arasında eğitim sisteminde göze çarpar bir farklılık vardır. En büyük farklılık şehzadelerin sancağa çıkarılmaları usulünün kaldırılarak pratik eğitimlerinin bitirilmesidir.

*  *  *

            Şehzadelerin eğitimi iki bölümden oluşur. Birincisi saray içindeki teorik dönem, ikincisi ise şehzadelerin sancağa çıkarıldıktan sonraki dönemleridir.1 Bu iki dönem de şehzadelerin farklı yönlerine hitap eder ve farklı özelliklerini geliştirmeyi amaçlardı. Teorik eğitim şehzadenin sütten kesilmesiyle başlar ve bir şehzadede bulunması gereken özellikler şehzadeye verilmeye çalışılırdı. Sancaktaki eğitim ise şehzadeyi padişah olmaya hazırlar ve şehzadeyi devlet gerçekleriyle yüzleştirirdi.

            Bir yaşında sütten kesilen şehzadeye bir mahiyet tayin olunur, şehzadenin talim ve terbiyesiyle 3 has odalı ilgilenirdi. Bunlardan biri ‘‘başlala’’, diğerleri ise ‘‘lala’’ olarak bilinir. 5-6 yaşına kadar şehzadenin terbiyesine ve güzel konuşmasına dikkat edilir, bu yaştan sonraysa bir hoca tayin olunarak merasimle derslere başlanılırdı. Şehzadelerin bu şekilde derse başlamalarına ‘‘bed-i besmele’’ denirdi. Şehzade derse başlayınca Elif ba ile cüz kesesi, hilal vesaire mükemmel ciltlenmiş olarak sadrazam tarafından hediye edilirdi. Şehzadenin hocası darûssâde ağası dairesinde ders verirdi. Kuran-ı Kerim hatmeden şehzadeyi devlet erkanı tebrik eder ve şehzadeye hediye verirlerdi.[1]

            Şehzadelerin teorik eğitimleri dönemlerinde hangi dersleri aldıkları konusunda da kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. Saray içi eğitim süresince Kuran, hadis, fıkıh ve Arapça gibi dini dersler verildiği bilinmektedir. Bunun yanında  milletler ve medeniyetler tarihi, devlet yönetimi de okutulmaktaydı. Felsefe, Bilim, islam tarihi ve edebiyatı, edebiyat, fen, matematik, astronomi ve tarih dersleri de verilmekteydi. Tüm bunların yanında fiziki eğitim de ihmal edilmez, binicilik ve dövüş sanatları sarayın üçüncü avlusunda içoğlanlarla beraber alınırdı. Şehzadelerin fiziğini geliştirecek sporlar yapılır; bunlar sayesinde şehzadeler ata iyi biner, avlanabilir ve kendilerini savunabilirlerdi.3

            Şehzade eğitiminin  ikinci dönemi ise sancağa çıktıktan sonraki dönemdir. Sancağa çıkmak için yeterli olduğu düşünülen şehzade sünnet edilir ve sancağa yollanırdı. Sancağa çıkma yaşı şehzadeden şehzadeye farklılık göstermektedir. Osmanlı Devleti’nin resmi belgelerinde her ne kadar sancağa çıkma yaşı 15 olarak belirtilmiş ise de bunun kesin bir kural olmadığı, eğer böyle bir kural varsa da buna riayet edilmediği kabul edilebilir. Şehzadeler bazen 15 yaşından daha önce çıkarıldığı gibi daha sonrada çıkarıldığı bir gerçektir.1 Halil İnalcık Mehmet II.’nin Manisa sancağına çıktığında 12 yaşında olduğunu belirtir.2  Cem Sultan ise tahta çıktığında 10 yaşındadır.

            Şehzadelerin sancağa çıkarılmasının 3 önemli nedeni vardır. Birincisi, şehzadelerin sancağa yollanarak devlet tecrübesi kazanmaları ve padişah olduklarında devlet yönetiminde zorlanmamalarıdır. Birinci neden şehzade eğitiminin düşünülmesinden ibaretti. İkinci neden şehzadelerin gittikleri bölgelerde asayişi çok daha iyi sağlayabilmeleridir. Hanedandan birinin sancak beyi olması halkın itaatini yükseltmektedir. Üçüncü neden ise şehzadelerin devlete ekonomik yük olmalarının engellenmesidir. Merkezde kalan şehzadeler maiyetindekilerle beraber devlete büyük bir mali yük yüklemekteydi. Sancağa yollanılınca tımar sistemine uygun olarak haslar tesis edilir ve devlete yük olmaktan çıkarılırdı.3

            Şehzadelerin çıktıkları sancaklar Amasya, Kütahya, Karaman, Kastamonu, Konya, Menteşe, Teke, Kefe, Trabzon, Semendire, Sebinkarahisar ve Boludur. Bunların en önemlileri Amasya, Manisa ve Kütahyadır. Şehzadeler sancaklarındayken bir kısım teorik eğitimlerini de devam ettirirlerdi. Sancağa çıkarlarken yanlarına bir lala verilir ve şehzadenin lalasının tecrübelerinden yararlanması sağlanırdı. Ayrıca, sancağa çıkan şehzade önemli alimleri kendi eğitimiyle görevlendirebilirdi. Bayezid II Amasyada şehzade iken Amasyalı meşhur hat üstadı Şeyh Hamdullah Efendiyi kendisine hoca tayin etmiştir.4

            Sancağa çıkan son padişah III. Mehmet’dir. Bu tarihten sonraki padişahların devlet yönetimindeki yetersizlikleeri bariz bir şekilde göze çarpar. Devlet idaresine daha uzak ve tecrübesiz şehzadeler tahta çıktıkları zaman saray kadınlarının ve çıkar gruplarının etkisinden kendilerini kurtaramadılar. Bu da bize sancak sisteminin şehzade eğitiminde ve padişah yetiştirmede ne derece önemli bir rol oynadığını gösterir.1

            Şehzadelerin eğitimi: II. Mehmet küçük yaşlardan itibaren iyi bir eğitim alarak yetiştirilmiştir. Babası II. Murat, şehzadesinin eğitimi için Molla Gürani’yi görevlendirmiştir. II. Mehmet’in şehzadeliği sırasında aldığı dersler arasında Felsefe, Bilim, İslam tarihi ve Edebiyatı, Yunan; Latin Tarihi ve Edebiyatı olduğu , Asya ve Avrupalı hocalardan dersler aldığı bilinmektedir.2 Dönemin gelenekleri doğrultusunda teorik ve pratik eğitim alan II. Mehmet’in Türkçe, Arapça, Farsça, Yunanca ve Slavca olmak üzere 5 dil bildiği rivayet edilmektedir. Fatih aldığı eğitimin sonucu olarak Edebiyata da derin bir şekilde vakıf idi. Din felsefesi, coğrafya, riyaziye ve hey’et ilmine özel ilgi ve alakası vardır.3 Amasya ve Manisa sancaklarında bulunmuştur.

            Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Şehzade Mustafa alim ve şair idi.4 Manisa ve Karaman sancaklarında bulunmuştur.

            II. Bayezid şehzadeliğinde iyi bir tahsil ve terbiye görmüş, Amasya sancağına çıkarılarak idari ve askeri tecrübe kazanması sağlanmıştır. Uygur yazısını okuyabildiği ve çok az da İtalyanca  öğrendiği kaydedilmiştir. Birara Şeyh Hamdullah’tan hat dersleri almıştır. Çandarlı İbrahim ve Yahya Paşa gibi değerli alim ve devlet adamları onun lalası olmuştur.5 Alim ve şair bir kişiliğe sahiptir. Adlî mahlasîyle Türkçe ve Farsça şiirleri vardır.6

            Ahmet Refik Şehzade Cem’in fikri terbiyesine 4 yaşında başlanıldığını yazar.1 Manisa, Kastamonu ve Karaman sancaklarında bulunmuştur. Sair bir kişiliği olduğu ve kendine ait bir divanının varlığı bilinmektedir. Türkçe ve Farsça şiirleri vardır.

            Şehzade Korkud küçük yaşlardan itibaren büyük babasının yanında büyümüş ve eğitimine özen gösterilmiştir. Şair ve musikişinastı. İslam hukukuna dair geniş bilgisi olup Arapçayı anlar ve yazardı. Babasına gönderdiği bazı mektupları Arapça idi. Harimi mahlasıyla şiirleri vardır. Evvela Manisa sancağına tayin olunmuş, daha sonra da Antalya’ya naklolunmuştur.2

            I. Selim’in çocukluğu Fatih’in yanında geçmiş ve ilk eğitimini bu dönemde almıştır. Devrin en ünlü hocaları olan Halimi Çelebi ve Şeyh Hamdullah’tan ders almış, Trabzon ve Semendire sancaklarında bulunmuştur.3 Tarih,edebiyat, fen bilgisi ve güzel yazı gibi teorik derslerin yanında binicilik, atıcılık, kılıç kullanma ve yay kullanma gibi uygulamalı dersler de almıştır. Arapça ve Farsçada yüksek bir dereceye sahip olup Farsça şiirleri vardır. Kendi el yazısıyla yazılmış olan Farsça manzumeler Topkapı Sarayı arşivinde bulunmaktadır.4

            I. Süleyman şehzadeliği döneminde Mola Hayrettin’den ders almış, Kefe ve Manisa sancaklarında bulunmuştur. Yavuz Sultan Selim sefere çıktığı zaman Edirne muhafazasında kalarak tecrübe kazanmıştır. Diğer şehzadeler gibi o da Arapça ve Farsça öğrenmiş ve şiirler yazmıştır. Muhibbi mahlasiyle şiirleri olup bir de divanı vardır. Topkapı Sarayı arşivinde kendi el yazması manzumelerinin bulunduğu müsveddeler görülmektedir.

                        Âlem içre mûteber bir nesne yok devlet gibi

                        Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

şeklindeki meşhur beyt ona aittir.5

            III. Murat’ın ikisi Türkçe, biri Arapça ve biri Farsça olmak üzere dört divanı vardır.1

            Tüm bu örnekler göstermekteki şehzadelerin büyük çoğunluğu Arapça ve Farsça bilmekte ve edebiyatın inceliklerine vakıftırlar. Birçoğu şairdir ve günümüze dek ulaşan eserleri vardır.        Tüm bunlara bir de tahta geçen şehzadelerin padişahlık dönemlerinde göstermiş oldukları başarılar eklenince şehzadelik dönemlerinde nasıl bir eğitim aldıkları daha iyi ortaya çıkar.

            Şehzade hocaları: Osmanlı şehzadelerinin devrin en iyi hocalarından ders aldıklarını söyleyebiliriz. Bu hocaların ilim, irfan konusunda son derece ileri seviyede oldukları bilinmektedir. Şehzadelerin belli alanlarda çok ileri seviyelere ulaşmaları ve padişah olanların devlet idaresinde göstermiş oldukları başarılar bunun en güzel kanıtıdır.2 Konusuna vakıf olan hoca çağrılır ve şehzadenin eğitimiyle görevlendirilirdi. Bundan sonrası hocaya aittir ve hoca şehzadenin eğitiminden mesuldür. Şehzadenin eğitimiyle ilgilenen hocalar bunun karşılığını da en iyi şekilde alırdı. Kendilerine itibar sağlanır ve önde gelen kişiler arasında adları geçerdi. Öğrencisi olan şehzade hükümdar olduktan sonra da şehzadelerinin eğitimiyle görevlendirebildiği gibi önemli bir idari veya adli makama da tayin edebilirdi. Kendi yanında bırakarak bilgisinden ve tecrübesinden yararlanabilirdi. Molla Gürani, öğrencisi II. Mehmet tarafından kadıasker tayin edilmiş; III. Murat, hocası olan Mevlana Sadettin Efendiyi tahta çıktığında yanına almış ve devlet işlerinde ondan yararlanmıştır.3  Fatihin hocası olan Molla Hüsrev, Fatih döneminde 20 yıl Şeyhülislamlık yapmıştır.4 II. Mehmet hocasına olan saygısını Kanunnamesine de yansıtmış, bayramlarda kurulan divanda kendisinin hocasının gelmesi halinde ayağa kalkacağını vurgulamıştır.5

            II. Mehmet’in hocalığını yapanlar arasında Molla Gürani, İbnü’t-tercid, Mevlana Sıraceddin Muhammed bin Ömer el-Halebi, Mevlana İlyas, Molla Hüsrev ve Mevlana Ali bin Yusuf el-Fenari bulunmaktadır. Oğlu Şehzade Bayezid’in hocalığını Molla Salahaddin, Mevlana Kasım Hatib bin Yakub ve Mevlana ibnü’l-Muarref yapmıştır. Aynı hoca daha sonra Şehzade Ahmed’in Amasya sancağındayken hocalığında da bulunmuştur. Şehzade Korkut ilk eğitimini Şeyh Hamdullah’tan aldı. Şehzade Selim’in hocalığında Halimi Çelebi, Taşköprülü Muslihiddin Mustafa Efendi, Amasyalı Şeyh Abdullah ve Molla Muhittin Efendi bulunurken, Şehzade Mehmet ve Şehzade Alemşah’ın hocalığını Hüseyin Efendi, Şehzade Korkut’un Hocalığını Mevlana Seyyid İbrahim yaptı. Şehzade Süleyman’ın hocalığında bulunan Molla Hayrettin idi. Oğlu Şehzade Selim’in hocalığını Şeyh Nurullah bin Akşemsedin ve Birgili Ataullah Efendi yaparken diğer oğlu Şehzade Mehmet’in hocası ise Muhiddin Efendi idi. III. Murad’ın hocalığında bulunan alim ise Mevlana Saadettin Efendidir.1

            Molla Hüsrev:  Fatih Sultan Mehmet’in ‘‘zamanımızın Ebu Hanifesidir’’diyerek takdir ve iftihar ettiği hocası Molla Hüsrev, XV. yüzyılın ikinci yarısında yetişmiş yüksek ilim sahibi bir alimdir. Molla Hüsrev’in babası Yozgat civarında Yerköy’de bulunan bir türkmen aşiretine mensuptur.2 Doğumu hakkında bilgi yoktur. 885 H. (1480 M.) yılında vefat etmiş ve cenazesi kendi yaptırmış olduğu Bursadaki  medreseye defnedilmiştir.

            Yusuf Bâli’ ders görüp icazet almış, Bursada müderrislik yapmış ve Edirne kadılığında bulunduktan sonra II. Mehmet’in birinci saltanatı döneminde Kadıaskerliğe tayin edilmiştir. II. Murat’ın tekrar tahta geçmesi üzerine Mehmet ile beraber Manisaya gitmiş, Fatih Sultan Mehmet’in ikinci tahta çıkışında İstanbul kadılığına tayin edilmiştir. Bir süre sonra Bursa’ya giderek bir medrese inşaa etmiş ve ders okutmaya başlamıştır. Tekrar İstanbul’a döndüğünde ise şeyhülislamlık makamına getirildi ve vefatına kadar bu görevde bulundu.

            Eserleri: Dürer ve şerhi olan Gurer, Mirkat ve şerhi olan Mir’at, Miftah şerhi, Telvih şerhi ve diğer bazı haşiyeleri vardır. Türkçe ve Arapça şiirleri vardır.1

            Şeyh Hamdullah Efendi:  Osmanlı hat ekolünün kurucusu olan Hamdullah Efendi Amasyalı Sarıkadızadeler ailesinden Sühreverdiyye şeyhi Mustafa Dedenin oğludur.2 840 H. (1436 M.) ‘de doğmuştur.3 ‘‘Şeyh, ibnü’ş-şeyh, kıbletülküttab, kutbülküttab ve şeyhürramiyan’’ ünvanlarıyla tanınır.

            Hamdullah dini ve edebi ilimleri Hatib Kasım Efendiden öğrendi. Hattı, Amasya’da Hayreddin Mar’aşi’den meşkederek aklam-ı sitte’den icazet aldı.[3] Yazısının güzelliğinden dolayı Amasya valisi Şehzade Bayezid’in (II. Bayezid ) yanında bulunmuş ve Bayezid’in oğullarına yazı öğretmiştir.[4] Bu yıllarda Fatih Sultan Mehmed’in hususi kütüphanesi için bazı eserler istinsah etti. Bunlardan Kitabü Huneyn b.İshak fi’l-meşa’il  ve ecvibetiha fi’t-tıb ile (TSMK, III. Ahmed, nr. 1996) Meşalihu’l-ebdan ve’l enfüs (Süleymaniye Ktp. Ayasofya, nr. 3740) adlı eserler günümüze ulaşmıştır.

            II.Bayezid’in padişah olmasıyla İstanbula gelerek  II. Bayezid, I Selim ve I Süleyman dönemlerinde önemli eserler vermiş ve 926 H. (1520 M.) de vefat etmiştir. Cenazesi Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi tarafından Ayasofyada kıldırıldıktan sonra Karacaahmet Mezarlığına defnedilmiştir. Mezar taşı kitabesinde ‘‘Reisülhattatin Hamdullah  el-ma’ruf bi’bni’ş-şeyh rahmetullahi aleyh’’ibaresi yer alır.[5]

            Şeyh Hamdullah Efendi çok sayıda eser vermiştir. II. Bayezid’in İstanbulda yaptırmış olduğu caminin mihrabı üzerinde ve kubbesi etrafında bulunan yazılar Şeyh Hamdullah Efendiye aittir. Sülüs ve nesirde yakudi mahlasını kullanmış ve zamanla kendine has bir üslub ortaya koymuştur. Hamdullah’ın Aklam-ı sitte veya Şeş kalem denilen altı çeşit yazı numunesini gösteren bir mecmua Topkapı Sarayı Emanet Hazinesi kütüphanesinde 2084 numarada bulunduğu gibi 71 numarada da kendi el yazması Kur’an-ı Kerim bulunmaktadır.1

            Halimi Çelebi: Kastamonuda doğan ünlü divan şairinin asıl adı ‘‘Abdulhalim’’dir. Babasının adı ise Ali dir. İlk öğretimini doğduğu şehirde tamamladıktan sonra Alaeddin Arabi Efendinin hizmetine girdi. Onun vefatı üzerine Bursa’da Zeyniyye şeyhlerinden Hacı Halife’ye intisap etti. Bir süre Arap ülkelerinde dolaştıktan sonra İran’a geçti. Anadoluya döndüğünde Şehzade Selim’in daveti üzerine Trabzon’a gitti. Yavuz kendisine imam tayin ettiği Halimi’yi ayrıca şehzadesi Süleyman’ın eğitimiyle de görevlendirdi. Padişah olunca 200 akçe maaş ve bazı köylerin mülkiyetini ona vererek hâce tayin etti. I. Selim’in Halimi’ye göstermiş olduğu ilgi o derece arttı ki, Yavuz’a bir şey arz edecek olanlar önce Halimi’ye danışırdı. Çağdaşı olan bir şair bu konuda şöyle der:

                        Şol pâdişah ki nâm-ı şerifi Selim ola

                        Layk budur musâhibi onun Halim ola

            Mısır seferine iştirak eden Halimi dönüşte Şam’da hastalanmış ve 922 H. (1516 M.) yılında vefat etmiştir. Eserleri arasında bulunan Arapça ve Farsça beyt’leri önemlidir. Kastamonu’da cami, medrese, sıbyan mektebi, imaret ve misafirhaneden ibaret bir külliye ile bir çifte hamam inşa ettirmiştir.2

            Hoca Sa’deddin Efendi: Hoca Sa’deddin Efendinin babası Hasan Can ibn Hafız Mehmet ibn Hafız Cemaleddin İsfahani idi. Yavuz Sultan Selim Çaldıran seferini müteakip onu İstanbul’a getirip saraya aldı. Bundan sonra da hep Yavuz’un yanında kalıp döneminde önemli bir yer teşkil etti. Sa’deddin Efendi ise 943 H: (1536 M.) yılında İstanbulda doğdu. Gençliğinde devrinin ulemasından Karamani Mehmet Efendiye, daha sonra da Ebussuud Efendiye intisab etti. Babası sayesinde kolayca yükselerek önce 30 akçe ile Murat Paşa Medresesinde sonra da Hariç Medresesinde ders verdi. Kanuninin bütün zaferlerine şahit olmuş ve II. Selim döneminde de itibarını korumuştur. II. Selim onu şehzadesi III. Murat’ a hoca tayin etti. III. Murat’tan sonra III.Mehmet tahta geçtiği zaman ise şeyhülislamlığa atandı. 943 H. (1599 M.) yılında 63 yaşında vefat etti.

            Hoca Sa’deddin efendinin hayatı üç yönden araştırılabilir: hocalığı, şeyhülislamlığı ve tarihçiliği. Tacüt Tevarih adlı önemli bir eseri vardır.1



1  Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, Dr. Haldun Eroğlu, Akçağ yayınları, Ankara 2004 s.81

[1]  Osmanlı Devleti Saray Teşkilatı, İ.H. Uzunçarşılı, 2.baskı, s. 110

3  Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, s. 82

1  Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, s. 112

2  Mehmet II mad., H. İnalcık, İA c. VII, s. 552

3 Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, s. 106

4  D.İ.A, c. 15, s. 449

1  Osmanlı Devleti Saray Teşkilatı, İ.H.Uzunçarşılı, s. 120

2  Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, s. 82

3  Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, c. 12, s. 47

4  Saray Teşkilatı, İ.H. Uzunçarşılı, s. 125

5  Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, c. 12, s. 73

6  Osmanlı Tarihi, İ. H.Uzunçarşılı, II.cilt, s. 248

1  Sultan Cem, Ahmet Refik, s. 4

2  Osmanlı tarihi, İ.H.Uzunçarşılı,c. II, s. 235

3  Osmanlı, Yeni Türkiye Yayınları, c. 12, s. 77

4  Osmanlı tarihi, İ.H.Uzunçarşılı, c. II, s. 304  ,  Yavuz Sultan Selim’in elyazısı şiirlerinin bulunduğu müsveddeler Topkapı Sarayı arşivinde 736 numaradadır.

5   Osmanlı tarihi, İ.H.Uzunçarşılı, c. II, s. 420

1  Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, s. 83

2  Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, s. 84

3  Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, s. 85

4  Türkiye Gazatesi İslam Alimleri Ansiklopedisi, c. 12, s. 302, Molla Hüsrev mad.

5  ‘‘ve bayramlarda meydan-ı Divan’a taht kurulub oturmak emrim olmuşdur. El öptükte vüzeram ve kadıaskerlerim ve defterdarlarım kafadarım olup duralar ve hocama ve müfi’l enama  ve vüzerama ve kadıaskerlerime ve defterdarlarıma ve nişancıya kendim kalkmak kanunundur’’ A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri, s. 327

1  Osmanlı Devletinde Şehzadelik Kurumu, s. 84

2  Osmanlı Tarihi, İ.H.Uzunçarşılı, c.II, s. 656

1  Osmanlı Tarihi, İ.H.Uzunçarşılı, c.II, s. 657

2  D.İ.A, c. 15, s. 449

3  Osmanlı Tarihi, İ. H.Uzunçarşılı, II.cilt, s. 613

[3]  D.İ.A, c. 15, s. 449

[4]  Osmanlı Tarihi, İ. H.Uzunçarşılı, II.cilt, s. 613

[5]  D.İ.A, c. 15, s. 449- 450

1  Osmanlı Tarihi, İ. H.Uzunçarşılı, II.cilt, s. 613-614

2  D.İ.A, c. 15, s. 343

1  Alimler ve Sanatkarlar, Ahmet Refik, Kültür Bakaanlığı Yayınları, Birinci baskı, s. 76

Facebook beğen
 
 
Bugün 3 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol